Çocukluğumun Haymanasından-10
(Bohçacı ve Çeyiz)
Çocukluğumuzda ve ilk gençlik yıllarımızda “Bohçacı geldi Hanıııım, bohçacı!” sözü sokakta yankılandığında bohçanın içindekileri görmek için sabırsızlanırdık.
Bohçacılar her yerde hep aynı tonlamayla eski Türk filmlerinde olduğu gibi seslenirlerdi.
Bohçacıları çağırırken aynı zamanda kiracıları ve komşularımızı da çağırırdık. Evimizin girişindeki taşlık yaz aylarında oldukça serin olurdu. Bohçacı verdiğimiz oturağın üstüne oturur. Bohçasını açar, içindekileri yayar ve buz gibi bir bardak su isterdi. Suyunu içerken de müşterilerine göz gezdirir, nasıl söze başlayacağına karar verirdi.
Bohçacıyı izleyen bizler merdivenlere oturur, gösterinin başlamasını beklerdik. Annem pazarlık yapmasını bilmezdi. O yüzden pazarlığı kiracımız olan Suzan abla yapardı. Bohçacı naylon paketlerin içinden çıkardığı masa örtülerini, yatak takımlarını, havluları, çarşafları,sabahlıkları, gecelikleri, kumaşları tek tek özelliklerine göre tanıtır, fiyatlarını söylerdi.
Annem kızları arasında ayrım yapmak istemediği için üç takım birden alırdı. O zamanlar çok gözde olan masa örtüsüyle birlikte 12 peçetesi, şömen tablası bir arada olan Amerikan Servis takımından üçümüze de almıştı.
Pazarlık çok yüksek bir fiyattan başlar, pazarlık bittiğinde neredeyse yarı fiyatına alınırdı. Pazarlık sırasında Bohçacı, paketi Suzan ablaya fırlatır, o fiyatı kabul etmez yarı fiyatını söyler ve alınacak paketi bohçacıya atardı. Bohçacı, ilk söylediği rakamdan biraz daha düşük söyler, paketi tekrar Suzan ablaya fırlatırdı. Bu karşılıklı atmalar-tutmalar Suzan ablanın söylediği rakama gelinceye kadar sürerdi ve sonuçlanırdı.
Bohçacılar bir dönem köy köy gezerek köy kadınlarının bindallılarını cafcaflı saten, jarse ve kadife kumaşları vererek ellerinden almışlar maalesef…
Bohçacılar sırtlandıkları bohçalarıyla sokak sokak gezer, insanları ikna eder, ellerindeki malları satardı. Sanki özel bir eğitimden geçmiş gibi özgüvenleri yüksek ikna edici yanları güçlüydü.
Çeyiz
O dönemlerde anneler kızlarını çeyiz yapmaya özendirir, küçük yaştan ellerine tığ-iplik verir, zincir çektirir, dantel örmek için ön hazırlık yaptırırlardı.
Çeyizlerin bir kısmı bohçacılardan alındığı gibi, anneler kendileri de, kızları da istese de istemese de ellerinden geldiğince çeyiz düzerlerdi. Toplumda mahcup olmamalıydılar. “Aaa bak, hiç çeyizi yokmuş!”demesinlerdi.
Bu yüzden de anneler her yaz yün yıkar, tertemiz yapar, çırpar, yataklar-yastıklar-kırlentler doldurur, saten renk renk desende yorganlar diktirirlerdi.
Erkek çocuklar için en az 4 yorgan, 4 yastık, 1 karyola yatağı, 2 tane tek kişilik yatak yaptırırdı. Kızlar için de 1 karyola yatağı, 1 tek kişilik yatak, 3 yastık, 3 yorgan ve yapabildiği kadar kırlent yaptırırlardı.
Oldukça yorucu bir süreçti. Bu süreçte aynı zamanda annem yünleri difter, ipek gibi yapar, bileğine sardığı bu yünleri kirmanla ya da iğ (tırşi) ile çevire çevire ip haline getirirdi. Kış boyunca çeyizimiz için yün çoraplar örerdi.
Çocukluğumuzun kışları annemin ördüğü yün çoraplar, yün eldivenler ve yün yeleklerle sıcacık geçirmemizi sağlardı.
Anneler, çocuklarının da aynı koşullarda yaşayacaklarını düşünüyor olmalılar ki, o dönemin koşullarına uygun çeyiz hazırlıyor ya da hazırlatıyorlardı.
Örneğin, mutfakta raf örtüleri, fırın örtüsü, buzdolabı örtüsü, tüp örtüsü, salonda sehpa ve koltuk örtüleri, televizyon örtüsü, radyo örtüsü gibi…
İleride hiç kullanılmayacak örtülerimiz olmuştu. Karyola takımları, ara danteller, yorgan ağızları, çift kişilik büyük yastıklar (yastıkların çift başları saten olur üzeri de dantelle kaplanırdı). Saten yorganların çevresi beyaz çarşaflarla kaplanır ayrıca dantelli yorgan ağızları dikilirdi. Ne zahmetli işlerdi bütün bunlar…
Zamanla karyolalar kalktı, yerini bazalar aldı. Yün yataklar ya yorgan, yastık yapıldı ya da birilerine verildi.
Karyola takımların dantel ve kaneviçe olanlar günümüze uyarlanarak pikelerin üzerine çeşitli düzenlemeler yapıldı, yatak örtüsü haline getirilirdi.
Yorganlar çarşaflamaktan çıkarılıp, nevresimlerin içine girdi.
Koltuk örtülerinin bazıları yardım amaçlı kermeslerde satıldı.
Dantellerin bir kısmı kullanıldı, bir kısmı sandıklarda anı olarak beklemekte.
Orlondan örülmüş mutfak önlükleri, ketenden dikilmiş süslü çatal-kaşıklıklar, kedi biçiminde örülmüş tutkaçlar işlevsiz bir süre bekledikten sonra çocukların oyuncağı oldu.
36 yıldır kullandığım çatal-bıçak takımım en işlevsel çeyizimdi. Bir de büyük çinko tabağımı hâlâ çizilmeden kullanmaya devam ediyorum.
Hiç kullanmadığım ama sakladığım o dönemin süpürgesi olan gırgır da müzedeki yerini bekliyor.
O dönemlerde taban halısı (büyük) ve küçük halılar da alınırdı çeyize. Bir tanesini isteyerek kullansam da diğerleri gereksiz büyüklükte ve işlevsizdi. İhtiyacı olanlara verdim.
Annemin bohçacılardan aldığı Rahibe İşi yemek takımını evliliğimin ilk yıllarında kullandım. Daha sonraları dertsiz masa örtülerinin çıkması, kâğıt peçetelerin daha kullanışlı olması, tabakların altına daha işlevsel altlıkların çıkmasıyla şömen (chemin table) tabla denilen o örtüleri ve masa örtülerini tekrar sandığa koydum. Antika değerinde güzel ama işlevsiz ancak müzede sergilenir.
HAYMANALI