Çocukluğumun Haymanasından
Düğün
Erkek tarafı uygun gördükleri gelin adayına başkalarının aracılığıyla haber gönderir, olumlu yanıt gelirse “dünür”lüğe gidilir. Kız evi düşünmek için süre ister, karar olumluysa erkek tarafı çikolatasını, tatlısını alır ve tekrar gider. Adı belli olsun diye “söz yüzüğü” takılır ve böylece söz kesilir. Diğer adıyla “ağız tadı” yenirdi. Ağız tadı sözünün diğer karşılığı “şerbet içmek”ti. Çünkü o gün kaynatılmış suyun içine şeker, limon, karanfil ve çok az şerbet boyası katılarak yapılan şerbet içilirdi.
Nişan töreni için yer ve tarih belirlenir. Nişan ve düğünde alınması gerekli takılar, eşyalar belirlenir. Her iki taraf üstüne düşen sorumluluğu yerine getirir. Çocukluğumuzda maalesef kız tarafına “süt parası” ya da “başlık parası”verilirdi. Zamanla o gelenek ortadan kalktı diye biliyorum. Köylerde bu gelenek hâlâ var mı bilemiyorum.
Nişan töreninde herkes takısını takar, hediyesini verirdi. Bu gelenek yıllar sonra değişerek takılar ve hediyeler düğün törenlerinde verilmeye başlandı.
Takılan takılar ve getirilen hediyeler bir kişi tarafından yüksek sesle duyurulurdu. Böylece kimin ne getirdiğini herkes öğrenmiş olurdu. Bazı eksik eşyalar (ocak, fırın, halı, ütü, düdüklü tencere…v.b.g) yakın akrabalar tarafından belirlenir ve alınırdı.
Düğün öncesi “gelin/damat hamamı” yapılır. Gelin/damat yakın arkadaşları tarafından koluna girilip davul-zurna eşliğinde hamama götürülürdü. Grubun önünde kadın giysileri giymiş erkekler oyun oynayarak, şakalaşarak yürüyüşü şenlikli hale getirirdi.
Kına Gecesi, düğünden birkaç gün önce gerçekleştirilirdi. Geline kına, çeyizinin asılı/serili olduğu odada yakılırdı.
Damat evinin çatısına Türk Bayrağı asılır, sopasının ucuna da elma yerleştirilirdi.
Kına Gecesi’nden sonraki gün kız evinden çeyiz ve eşyalar çiftin yaşayacağı eve taşınır, ev düzenlenirdi.
Düğüne Davet
Düğüne çağırma teatral biçimde gerçekleşirdi. Genelde Karahoca köyünün adeti/töresi olan deve biçimine giren gençlerin davul-zurna ve zenne eşliğinde kapı kapı dolaşarak ellerindeki “dürü”yü (hediyeyi) vererek düğüne okumalarıydı.
Düğüne çağırdıkları kişiye verdikleri ya bir havlu ya bir yemeni ya da küçük bir kumaş parçası olurdu. Bunun adına “okuntu” denirdi. Bu çağırma işine de “Düğüne okuma”diye adlandırıldı.
Davul-zurna eşliğinde gidilen evin kapısı çalınır, kapı açıldığında okuntu verilir. Bu arada deve çöker, davul-zurna susar beklerdi. Davet edilen evin sahibi içeriden para getirip bahşiş olarak verdiğinde deve kalkar, sallanır, davul-zurna çalmaya başlar ve onlara eşlik eden kadın kılığındaki zenneler oynamaya başlardı. Alınan bahşişlerle damat ve arkadaşları akşam eğlence düzenler, yer içerlerdi.
Devenin hazırlanması ya da devenin düzenlenmesi şöyle gerçekleşiyordu: Bir küçük ve bir büyük kıl çuvalomuzlarında taşımak için tahta bir merdiven ve tokaça ihtiyaç vardı. Tokaç küçük siyah bir çula sarılır, böylece devenin başı hazırlanır, ayna ve boncuklarla süsleyip çan takılırdı. Devenin başının tutulması için de ip bağlanırdı. Gençler merdiveni omuzlarında tutarken siyah büyük kıl çuvalın altına gizlenir ve devenin vücudunu oluştururlardı. Yüzü siyah islerle boyanmış “devecibaşı”, devenin başından tutar, devenin hareket etmesini sağlardı. Çulun altındaki gençler devecibaşını izleyerek gösterilerini sürdürürdü.
Düğün sahiplerinin ekonomik durumuna göre düğün töreni yapılırdı. Zenginse, kuzular kesilip kavurmalar hazırlanır ve pilavlar eşliğinde yemek verilirdi. Baklava mutlaka sunulurdu. Düğünün olmazsa olmazıydı. Ekonomik durumu elvermezse, yemeksiz bir eğlence düzenlenirdi.
Biz çocukların en çok ilgisini çeken, gelinin evine girmeden önce balkondan ya da yüksek bir yerden içi dolu bir testinin yere atılıp kırılmasıydı. Çünkü testi kırıldığında içinden bozuk madeni paralar ve şekerler yerlere saçılırdı. Çocuklar koşturur payına düşeni alırdı.
SÜRECEK…
09 Ocak 2021