HAYMANALI
Çocukluğumun Haymanasından-18
(Evimiz-4)
Safire Öztürk Aksarı
Bende anısı olan eşyalarımızdan:
Kuzine Sobamız.
Sobanın bir tarafında kömür yanarken, aynı zamanda yanındaki fırını da ısıtırdı.
Fırında; hamsi, patates oturtması, köfte, börek yapılırken, bazlama ısıtılır, yemek ısıtılır, haşlanmış nohut, kestane, kabak çekirdeği ve ayçekirdeği de kavrulurdu.
Kuzine sobanın üstündeyse, sürekli kaynayan güğümdeki suyun sesi ve çaydanlıkta kaynayan ıhlamurun kokusu tüm odayı doldururdu.
Kuzine soba, çok işlevsel bir sobaydı. Üzerinde mısır hediği, buğday hediği kaynatılır yanına kızıl üzüm ve kaba /yumuşak şeker konarak uzun kış gecelerinin en güzel yiyecekleri olurdu.
Yemeği yapılacak olan nohut ve fasulye de sobanın üzerinde haşlanırdı.
İbrik ve Leğen
İbrikle leğenin yeri banyoydu. Abdest alınacağı zaman oturma odasına getirilir, leğenin altına ayakları silmek için bir havlu serilir, elleri ve yüzü silmek için kullanılacak havlu da omzumuzda olurdu.
İbrikteki su, sobanın üzerindeki kaynayan sudan katılarak ılıştırılırdı. Abdest alan kişinin avuçlarına yavaş yavaş dökülürdü. Abdest alanlar babam, Celal dayım ve arasıra uğrayan Ziya dedemdi.
Annem abdestini kendi başına banyoda alırdı. Başkalarına su döktürmeye kıyamazdı.
Mutfağımız
Mutfak kapımız yarısına kadar cam pencere, alt kısmı ise oluk şeklinde oymalı, kapının kolu porselendi.
Kapıdan girildiğinde ilk sağda Singer Buzdolabı, yanında camlı ve aynalı dolap, üzerinde içeri odaya açılan pencere vardı. Kapının tam karşısında tavandan yere kadar raflar vardı. (Annem rafa sergen derdi.)
Rafların solunda koca bir davlumbaz (galvaniz sacdan yapılmış dışarı açılan havalandırma bacası) bulunurdu.
Davlumbazın altında kapının arkasına kadar uzanan betondan yapılmış mozaikli bir tezgâh vardı. Üzerinde İpragaz ocağı, bulaşıklık, lavabo ve baharatların konduğu dolap şeklinde raflar bulunmaktaydı. Tezgâhın alt kısmı, basmadan dikilmiş lastikle büzdürülmüş bir perdeyle kapatılmıştı.
Rafların en altında annemin kavurma ve aşure yapmak için kullandığı kazanlar, güğümler, helkeler, sitiller (bakraçlar), sefer tasları bulunurdu.
Buzdolabının yanında bakır ve alüminyum olmak üzere çeşitli büyüklükteki sini ve
tepsilerimiz duvara dayalı olarak dururdu. Duvarda asılı sininin altına koyduğumuz kasnak vardı. Daha sonra kasnağın yerini açılır-kapanır ahşap ayaklık aldı.
Camlı camekânlı dolapta bardaklar, porselen tabaklar ve altında peçeteler, sofra
bezleri, masa örtüleri bulunurdu.
Tezgâhın üzerinde hasır kaşıklık, altında tavalar, soğan, sarımsak ve patatesin
bulunduğu kutularla un, şeker kapları vardı.
Kapıya yakın tezgâhta, baharatlar, kahve fincanları, cezveler ve bakır kepçeler bulunurdu.
Ayrıca pirinçten yapılmış baharat ve kahve öğütme işine yarayan el değirmeni, yine pirinçten yapılmış ağır havan tokmağı ve havan kabı vardı. Bir de oldukça büyük kevgir(süzgeç) duvarda asılı dururdu. Bu kevgirlerin alt tarafı pütürlü olurdu ki, ekmek ufalamaya ya da bir sebzenin posasını çıkarmaya yarardı.
Kenarlı ve biraz derince pirinç ayıklamaya, börek ve baklava yapmaya yarayan tepsilerimiz de bulunurdu.
Mutfaktaki kapların çoğu bakırdı ve sık sık kalaylanması gerekirdi. Kalaycılık mesleği karşılığını bulan bir meslekti o zamanlar. Günümüzde çelik tencerelerin çıkmasıyla kalaycılığın da sonu geldi.
Kilerimiz
Kalabalık bir aile olduğumuzdan ve gelen misafirlerimizin çok olması nedeniyle babam evin ihtiyaçlarını fazlasıyla alırdı. Örneğin; şekeri, tuzu, unu torbalarla alırdı.
Annem Haziran ayında köye gider, tenekelerle salamura peynir yapardı. Yanında getirdiği peyniri de tuzlayarak küpe basar, ağzını beyaz bir bezle kapatarak bağlar, Tandırevi’nde açtığı çukura ters çevirerek yerleştirirdi. Aradan 3 ay geçtikten sonra açar, yemeye başlardık.
Tereyağları tuzlar, küplere ya da derin kapaklı çinko kovalara basardı.
Sucuğun içini hazırlar, kasapta doldurtur, kuruması için kilerdeki çivilere asardı.
Beslediğimiz hayvanları babam keser, derisini güzelce yüzer, etlerini parçalara ayırır, annem de ocaktaki kocaman kazanların içinde etleri kavurur, küplere koyardı.
Bazen kuyruğunu ayrı kavurur, sızgıç yapardı.
Vişne, kayısı reçelleri yapar, cam kavanozlara ya da seramik bir kavanoza koyardı.
Sonbaharda salçayı, yaprak salamurasını, turşuları, pestilleri, pekmezleri, köfterleri yapar ve kilerdeki yerlerine yerleştirirdi.
Kilerimiz serin olduğundan tüm kışlık ve yazlık yiyeceklerimiz burada korunurdu.
Ayrıca kilerimizin bir bölümünde sonbaharda topladığımız kışlık meyvelerimiz kasaların içinde muhafaza edilirdi. Bir kısmı da tavandaki çivilere asılırdı (Üzüm, üvez, kavun). Sandıklarda ise elma, armut, ayva bulunurdu.
SÜRECEK…
4 Şubat 2021