Ne güzel yeni iş alanları açılıyor. İnsanların bir vesile ile ekmek sahibi olması çok önemli. İşsizlik tavan yapmış rekorlarını kırıyor. Memleketin çok ihtiyacı olan kolluk gücü ve türevleri konusunda epey bi açılımlı davranıyor hükümetlerimiz. Yıllardır önce polis gücü artık bir ordu niteliğinde. Sonra özel güvenlik ordusu. Şimdi de bekçi ordusu. Henüz ordu boyutunda olmasa da maalesef o noktaya getirilir. Şimdi ne var bunda, ihtiyaçsa olsun, memleketin çocukları ekmek yesin. 6 yaşındaydım. Aktepe’den Ulus’a kadar bir Pazar sabahı mahalleden bir arkadaşımla Ulus’a kadar gittik ve dönüşümüz eve vardığımızda havanın kararmasına denk geliyordu… Valla öyle bir çocukluk yaşadım ki müthiş özgür ve keyifliydi. Ve insanlar çok daha güvenilirdi. Örneğin yalancı ve hırsız daha azdı. Sahtekar ve dolandırıcılar o kadar azdı ki Yeşilçam Filmlerinde bu tipler bile çok ilginç gelirdi bize… Ve o filmler de ve gerçek hayatta insanlar hep mazlumdan yana, garibandan yana ezilenden yana olurlardı. İnsanların arasında dini sohbetler de en fazla duyduğum şuydu “ Haram- Helâl” ve öyle tarikatmış, turikatmış, başı açık kapalı diye bir tartışma olmazdı… Hani tabi duymuştuk ülkenin başka yerlerinde, türlü oyunlarla Alevilerin yakıldığını, hamile kadınların karnının deşildiğini ama bu gün bunları utanç ve üzüntüyle anıyoruz. Tarih önünde mahkûm edilmiş olaylar… Yani aslında dinin günlük yaşamda bir gerilim ve siyaset malzemesi, sömürü malzemesi olarak kullanılmadığı, yalanları örtmek için ortaya sürülmediği zamanlardı… Ya da en azından bu kadar değildi. İnsanların ve yoksulluğun hep var olduğu ama bunu aşmak için de bir mücadelenin olduğunu hep gördüm. Bu gün olduğu gibi bir inkâr hali pek yoktu. Evler misafire giderken bira götüren, kahvede okey oynarken bira için, aileye halka açık parklarda bira için insanlar olmasına rağmen öyle zıvanadan çıkmışlık, kötü kaba davranışlar yoktu. İlçenin ortasında ki parkta bile insanlar bira içerlerdi… Çoluk çocuğu sokakta, gece yatılırken artık eve girsinler diye anası babası arayıp bulup, artık yatması için eve alırdı, yaz günleri… Konu komşu birbirine gider, izzet ikramda bulunurdu. Görece de olsa bir bolluk ve bereket bir akış vardı…70’li yıllardan bahsediyorum, benim çocukluğum… Adam olmak temel meseleydi, paranın olup olmamasından önce… Hamaset de vardı da bu gün ki gibi en üst perdeden değildi. Yalan konuşan vardı da yine, yüzü kızarırdı henüz. Utanma vardı örneğin. Konu komşu ne der, büyüklerin hatırı… Halen ben bu yaşımda Haymana meydanda “savurttura savurttura bi care” içemem. Şu köşeden bir büyük, bir tanıdık çıkar kaygısıyla… Bunlar o zamanlardan kalma… Bu gün bir büyüklenme, bir üstten üstten maval okuma ve eskiye göre daha azman bir para hırsı olmasına rağmen niye bu kadar bozuldu her şey?!… Kim bize yalan konuştu?! Niye gün gün her şey daha kötüye gidiyor? Neden huzur yok!.. Ülke ve insanlar neden tedirgin ve güvencesiz bir ruh halinde. Her sokağa bekçi yeter mi? Bir şeyler var yolunda gitmeyen. Hani taşına toprağına bir çakıl taşına bin can feda edeceğimiz yurdumuz niye böyle diken üstünde ? Huzurumuzu çaldılar da bekçiler bulup getirecek mi ? Yoksa biz aç bırakıp başımıza mı diktiler? Bizim bekçi amcalarımız vardı. Hepsinin tanırdık. Memleketin insanıydılar. Ve bu kadar korku ve kaygı içinde değillerdi insanlar. Acaba neden böyle olduk? Nasıl olacak böyle? Her sokağa yetecek ve kaybolan huzurumuzu getirebilecek mi bu çocuklar. Yoksa onların varlığı ve yokluğuyla ilgili değil mi azalan huzurumuz? Hepinize huzurlu, bereketli ve tok günler…