DEĞİŞİM ADLI KÖŞE
SIPA
Memleket gibiyiz! Hamaset en üst perdeden, gerçek başka tabi! Birbirimize methiyeler düzmekten elimiz başımıza değmiyor. Aynı şekilde aramız bozulunca gâvura vurur gibi girişiyoruz. Ondan sonra da niye böyle? E ne bekliyordun? Tam böyle havaya giriyoruz, içimizden, bizden biri çıkıyor paat! diye bir şamarı indiriyor. Kendimize geliyor muyuz? Yok, iflah olmaz bir aymazlık içindeyiz. Hiç üstümüze alınmayız mevcut tabloyu. Oysa, hepimizin eseridir. Bazılarımızın ise başı çektiği!
Dağ bayır kırlar çok güzeldir. Yakınlaştıkça daha güzel. Çeşit çeşit canlı barındırır. Bozkır öyle zengindir ki bitki olarak da canlı türü olarak da. Ne zehirleyerek tüketebildik ne öldürerek. Bize rağmen onca yılan, çıyan, tilki, kartal, kirpi,toskaba(kaplumbağa), kurtlar nasıl da yine de yaşıyorlar.
Eşek gözlü diye severiz, kim sevdiklerimizi. Güzel gözlerinden dolayı. Hele yavruları ne güzeldir onların. Her canlının yavrusunun güzel olduğu gibi. Hepinizin bildiği o görüntülerle çalkalandı koca memleket. Eminim yurt dışında bile epey izlenmiştir. Güzelim memleketimin adı yine facia bir olayla anıldı. Hatırlarsınız Yenimahalle’de Sokak köpeklerinin zehirlenmesinde de adımız geçmişti. Bir cahil çıktı, hepimizi sarsan o vahşet görüntülerine neden oldu. Haymana’nın adı yine kötü anıldı. Bu durum konunun sadece bir yönü.
Oysa tek başına o çocuğun suçu mudur bu?
Ben İç Anadolu’da yaşam alanı olan bütün canlılara dokundum, ölü ya da diri. Tarlalara gittiğimizde yılanlar sanki bizim can düşmanımız gibi öldürdük! Oysa biz onların yaşam alanlarına giriyorduk ve aslında doğanın kendi içinde bir dengesi olan ve aslında tarlalarımızı farelerin aşırı çoğalmasından koruyanlardı. Peki, sadece fareleri sıçanları öldürse idik o zaman ne olurdu? Onlarda aşırı çoğalıp ürünlere zarar verecek börtü böcekle beslenip o dengeye hizmet ediyorlar. Kurbağaların bir çocuğun taşla nişan aldığı bir hedefi olmamalıdır. Bir büyüğü o çocuğa yaşayan tüm canlıların doğanın bir parçası olduğunu özenle birkaç kez anlatıp, yanında da buna uygun davranırsa, artık o çocuk ömrünce onlara dokunmayacaktır.
Bunca acımasızlık ve hoyratlık kimilerinde nasıl neden var olur? Yaşadığı doğanın bir parçası olduğunun bilincinde olmayan insan, doğada bozulandır. Ki insanlık bu konuda sabıkalıdır. Sadece bizimle ilgili değil, tüm ülke tüm insanlık bu konuda sabıkalıdır. Ancak bu konuda bir bilinç oluşmakta az da olsa geçmişe oranla doğaya ve canlılara verilen zararı telafi etme duygusu oluşmaktadır.
Hayata, yaşama, yaşayana canlılara bir muhabbet duymalı insan. Bir sevgi taşımalı. Bu bir bütün. Kendini sevmeli insan. Nasıl bir varlık olduğunun bilincinde olarak. Ve yaşadığı doğaya onun bir parçası olduğunu aklından çıkarmayarak. Doğadaki tüm canlılarla hayatı paylaştığını bilerek. Kim bir karıncanın bir ayağını yaratabilir? Karıncalar 130 milyon yıldır yeryüzündeler. Peki insan, insan olarak kaç yıldır var yer yüzünde? 1 Milyon yıl mı? 5 mi? 20 Milyon yıl mı? Hayır işte. Zorlasanız 300 bin yıl geriye gidemiyorsunuz insanın tarihinde . 200 bin yıllık bir öyküsü var insanlığın. Aklı başında eli taş, demir değnek tuttuğu zaman ise abartılı söyleyim 15-20 Bin yıl bile değil.
Ne bu “hoyratlık”, ne bu “ne oldum delisi”lik?! İyi uzun yaşadım diyenin artık 70 ila 105 yıl arası bir ömürle sınırlı, tek hayatında duruşu biraz kibirli değil mi?! Bu zaman aralığında varlığına tezat davranışlarla her şeyi sömürme eğilimi ile her şeye zarar verme duygusu insanın doğasına ters. O nedenle bunca medeniyetmiş gibi görünen yaşamın içindeki bozukluk işte bu davranış şekli. İnsanın doğası bu değil. İnsanın doğası,doğayla barışık olmak, onu ve kendi türünü sömürmemek, zulmetmemek.
İnsanı doğada ki diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği aklıdır. Bir de her şeyi sömürme ve biriktirme, kendi türüne ve diğer canlı türlerine zarar verme akılsızlığıdır. Hadi övünelim!
Sağlık ve sevgiyle kalın.
Bülent Han